17 Şubat 2024 Cumartesi

Belki bir gün...

O kadar geç kalmış hissediyorum ki nereden başlasam hep gerideyim. Belki de o kadar çok ilerledim ki nereden baksan görünmez o kadar geridesin. Deliremeyecek kadar farkında olmak ta çok zor. Adım adım delirdiğini görecek kadar akıllı olmak. Çok sıkıldım ben mahlalarım. Çok fazla. En çok anımsadığım cümle hep aynı. En son yazmaya küstüğümde söylemiştim. Sonra kendime öyle güldüm ki. Kendime küsmüşüm ben. Yazıp sildiklerim attıklarım yaktıklarım zihnimde susmayanlar. Neden yazıyorsun diye soruyorum her zaman kendime. Çünkü susmuyor. Çünkü öyle çok cümle var ki beynimde o kadar çok fikir. Her fikirde bir münakaşa. Kime anlatayım daha ne kadar kurgulayayım. Onca öykü yazdım hepsi mi aynı biter. Hep mi aynı karakter. Hepsinin ismi farklı ama aynı bakıyor aynı ağlıyor. 15 yaşındayım lisede bir matematik dersindeyiz. Benim mideme ağrılar girmiş yine. Edebiyat okuyabilmek için matematik yapmak zorundayım. Bu sistemi sorguladığım kadar oturup türev integral çalışsam belki de kazanabilirdim istediğim bölümü ama bu tatlı kederler bana ilham olmuştur belki. Aynur öğretmen tahtaya birkaç tane soru yazdı ve bu soruların cevaplarını vererek kendinize bir mektup yazın dedi. 35 yaşındaki halinize bir mektup yazın. 20 sene sonra kimsin neredesin ne yapıyorsun düşün diyor! Halbuki aklımdaki tek şey tenefüste kantine inip uzaktan aşık olduğum çocukla bakışıp yan sınıftaki kankilerimde bağıra bağıra gülmek gevrek ve çikolata yemek. 20 yıl çok uzun çok uzak neredeyse imkansız. Geçmeyecekmiş gibi hissettiren bir ergenlik depresyonu asla bıkmayacağımı sandığım linlinpark tişörtü saçımın yarısı pembe ( ne tesadüf 20 yıl sonra yine pembe) yine de iş yazmak olunca dayanamadım ve başladım. Yazdığım en güzel cümlelerdi belki de. Tecrübesiz savunmasız dünyadan bi haber ilk cümlesi "merhaba dünya" olan geleceğe mektup yazısı. Gel gör ki bu yaz 35 yaşında olacağım ve 20 yıl önce beni yazan kız büyük bir hayal kırıklığına uğrayacak çünkü o kişi olmadım olamadım. Ya da şimdiki genç kadın o kıza kızacak neden benden bunları bekledin diye. Ya da ikisi el ele verip beni alkışlasın her şeye rağmen iyi kotarmışsın diye. Lise hayatımın en mükemmel anları tiyatro sahnelerini nasıl sevdiysem büyüdüğümde de tiyatrocu olacağıma inanıp kendimi öyle yazmışım. 5. kitabımı da yayınlıyormuşum. (5ten fazla yazdım ama hiçbirini yayınlamadım) beni en şaşırtan ise o yaşlarda bir çocuk evlat edinmek istiyor oluşumdu. Böyle bir dünyaya yeni bir can getirmektense kimsesiz bir cana aile olmayı tercih ederim yazmışım. Çok iddialı bir cümle 15 yaş için. Eminim böyle güzel çocuklarımın olacağını bilseydim bu kadar kesin konuşmazdım. Bir kız çocuğu ve adını İzmir koymuşum hayallerimde. Evet güzel bir isim düşünmedim de değil ama belki de o mektuptaki hiçbir şeyi gerçekleştirmediğim için buna da izin vermek istemedim. Bazı şeyler hayal kalmalıdır belki de. Büyüğümü de tam burada anladım. BU bir hayal kırıklığı değil. Bu sadece bir hayal. 15 yaşıdaki bir kızın hayali. Ve bazı şeyler sadece hayallerde güzel. En büyük hayalimin yazdığım kitabı raflarda görmek olduğunu sanırdım ma bu hayale son bir imza kalana kadar yaklaşıp vazgeçtim çünkü o zaman artık o hayal olmayacaktı ve ben tüm sırlarını döküyor gibi kalbini açmış avuçlarında tutuyor gibi hissettim. Kimseler okumasın istedim kıyamadım o benim İzmir'imdi. Sonra bir başka kitap daha yazdım sonra bir başka.. Ben yazmayı seviyormuşum. Bu da 35 yaşındaki halimin hayali sanırım ama yarın bu da değişebilir. Bunları okumanıza izin veriyorsam diğer öyküleri de sizinle paylaşabilirim belki. Çocukken de böyleydim oyuncaklarımı paylaşmakta zorlanırdım her bebeğimin bir adı vardı çünkü onları bir başkası alırsa beni özlemezler miydi? Şimdi bu cümleleri başkası okuyunca bana kızmayacak mı kelimeler...kızmayacak bu kadar bahane yeter. Belki bir gün...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder